T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
ŞANLIURFA / BİRECİK - Atatürk Anadolu Lisesi

ÇANAKKALE: İRADENİN, İNANCIN VE DİRENİŞİN BEŞİĞİ, TÜRKİYE’NİN RUHU!

Anadolu´nun “vatan olması” için verdiğimiz ilk şehit Hasan Afşin Tegin´den; Anadolu´nun “vatan kalması” için verdiğimiz son şehitlerimiz olan uzman çavuşlar Yaşar Çakır ve Taşkın Temel’e olan kadar bütün şehitlerimizi ve gazilerimizi, başta devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk´ün gıyabında rahmetle yad ediyorum…

 

En genel ifadeyle, 1914-1918’de, o devir Türkiye’si olan Osmanlı Devleti´ni savaş dışı bırakmak amacıyla İtilaf Devletleri tarafından düzenlenmiş olan Çanakkale Harekâtı, I. Dünya Savaşı’nın en önemli askeri faaliyetlerinden birini oluşturmaktadır.

 

İngiliz istihbaratı daha 1854 tarihinde -yani kara harekâtından 60 yıl önce- Gelibolu yarımadası işgal harekât taslağını hazırlamıştı. Bu müzakere krokisinde yıllar sonra yapılacak olan çıkartma alanları, vurulacak hedefler ve ilerleme istikametleri de açıkça görülüyordu…

 

3 Kasım 1914’te başlayan Çanakkale Muharebeleri, 9 Ocak 1916’ya kadar aralıklarla yaklaşık 14 ay devam etmiştir. Sonuç olarak İngiliz ve itilaf kuvvetlerinin kıyıcı, istilacı ve emperyalist bir yarma harekâtı -18 Martta- boşa çıkarılmıştır.

Yukarıda anlatılanlar bir yana, burada, savaşın öncü lideri Mustafa Kemal Paşa’nın kişilik ve liderlik özelliklerine temas etmek kaçınılmazdır:

Elimizdeki kaynaklara göre Mustafa Kemal’in kişisel ve sosyal yetkinlikleri karakterinde toplayan bir arazi ve operasyon kumandanı olduğu rahatlıkla söylenebilir. Ülkemizin kronik bir hastalığı olan “övgü-sövgü tuzağına” düşmeden denebilir ki Mustafa Kemal Paşa kararlı, ısrarlı, inisiyatif sahibi cesur ve cerbezeli bir kumandandır.

8. yüzyılda yazılmış bir Arap şiirinde “Türkler büyük bir kumandanda şu on özelliğin bulunması zarurîdir, derler. Bunlar “cömertlik, şefkat, yürek, saldırganlık, kurnazlık, hile, sabır, yeri geldiğinde çekingenlik, kendini kollamak ve sıkıntıda yol bulmaktır.”

Bu şiirdeki ifadenin yanı sıra 15. yüzyılda kaleme alınmış bir Osmanlı siyasetnamesinde,  bu sefer liderin mutlak ve tamamlayıcı bir cüzü olan millet yani Türkler dayanışmacı, birlikçi, şefkatli yapıları nedeniyle “olumlu anlamda” koyuna benzetilmiştir.

Eserin sahibi Alâeddin Çelebi, göçebe aşiret kültüründen çıkmış, artık Anadolu’da siyasî bir iradenin etrafında millet olabilmiş Oğuzlardan bahsederken Türk milletini “olumlu anlamda” koyuna benzeterek birlikçi, dayanışmacı, mensup, medeni ve sâkin olmak gibi kavramlar etrafında fikrini açıklar.

Buna göre milletin sükûneti vardır. Çünkü [o artık] bir şehirde iskân edilmiştir, meskeni vardır yani sakindir. Millet olmanın gereği olarak [şehrin yani sükûnetin] insanları birbirini kollar, aralarında dostluk vardır, birbirlerinin sözünü dinlerler ama en önemlisi bir koyun sürüsü gibi omuzlarını birbirlerinin omuzlarına sürterek yürüyecek, yol alacak kadar birliklidirler.

Bu özellikler 1839 Tanzimat’ından bu yana İngilizler başta olmak üzere sömürgeci kapitalist güçler ile içerideki uzantılarının rahatsız oldukları, fark yaratan niteliklerdir. Başka bir deyişle bu niteliklere sahip olan Türkler birilerini hep rahatsız etmiştir. Neden? Çünkü koyun -olumlu anlamda- sürü demektir ve birbirlerinin omuzlarına sürterek, birbirlerine temas ederek tarihte yol alan bir milleti yenmek, dağıtmak [öyle] kolay bir iş değildir. Birlikli, birbirine sürtünerek yürüyen bir sürüye canavar giremez. Böyle bir milletin içerisinde [hurda hıyanet] işler kolay yürütülemez. Üstelik Kabusnâme’de dendiği gibi “Çobanı iyi olursa bu milletle büyük işler yapılır”. Nitekim tarih şahittir, yapılmıştır da.

İster Çanakkale Harbi isterse İstiklal Harbi söz konusu olsun bu ölüm kalım mücadelesine girişirken dayanışmacı ve birlikçi Türk milleti bastığı zemini, tuttuğu mevziiyi belli bir toprak parçası değil aksine bütün Müslümanların yaşadığı yurt anlamında idrak etmiştir.

Tasvir edilen bu durumun en veciz ifadesini Mustafa Kemal Paşa’nın Ağustos 1921 tarihli talimatında buluruz: “Hatt-ı müdafaa yoktur; sath-ı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır…”  Söz konusu vatan sathı bütün Müslümanların yaşadığı diyardır. Tıpkı Misak-ı Milli hudutları gibi… Yani Antep, Maraş, Urfa, İstanbul neyse Niş, Kosova, Kudüs ve Medine de oydu.

Vatan ve devlet kavramının toplumsal bilinçaltındaki karşılığı ahenkli bütünlüktür. Yani bir milletin ferdi, devletin mensubu olmaktır. Bu ferdiyet ve mensubiyette kan ve ırk asla temel alınmaz. Değerli olan kan değil can ve ırk değil ülkü birliğidir. Tarihin, milletin ve devletin devamlılığıdır. Kısaca millet tarih ve tarihin yarattığı karakterdir.

Milleti geçmişten geleceğe taşıyan bu ülkü devamlılığının ve bütünlüğün en üst organizasyonu ise devlettir.

Nasıl İslam-Türk medeniyetinin evren anlayışı Vahdet’e yani birliğe dayanıyorsa devlet anlayışı da birlikçidir. Bu birlikçi anlayış kendi adını, devlet ülküsünde birleşmiş toplum demek olan milletle, bazen Nizam-ı Âlem bazen Tevhit bazen de Kızıl Elma benzetmelerinde bulur.

Peki, Çanakkale zaferi kazanılmışken, bunlar konuşulmuş ve yazılmışken şimdi bizlere düşen vazife nelerdir?  Tekrar tekrar söylemek gerekirse: Akılda, bilimde ve kullukta tatil yapmayı bırakmak... Bahanelerimizi tanrı haline getirmekten kaçınmak ve sabırla çalışmak…

Aksi halde tatil, tembellik ve bahaneler yakamıza yapışırsa Hasan Sabbahların ve emperyalistlerin ayak topu olmaktan kurtulamayız… Ve ayrıca, yaşamaktan ve onun kardeşi olan ölümden de korkmamalıyız. Aksine ölümü tanımalı, ona yaşamla birlikte anlam verebilmeliyiz.

Yani ölmeden önce ölebilmeliyiz. Tıpkı “vakıf-ı hikmet” olan Peygamber Efendimiz gibi, tıpkı Hz. Pir Mevlana gibi ve tıpkı Gazi Paşa´nın sesiyle "taarruzu değil ölmeyi" şehadeti yani hakikate şahitliği en büyük emir ve itibar sayan 57. Alay gibi...  

VE korkmamalıyız… Korkma; çünkü korku aklı alır, insanı köleye çevirir…

Hatırla, Cenabı Peygamber mağaradaki sevgili dostuna “korkma” demedi mi? Hatırla, İstiklal Marşı ve Kur´an şairi Mehmet Âkif, o kahraman orduya, bu yiğit millete “korkma” demedi mi?

O halde korkma, korkma ihanet karanlık sokaklarda yine kol gezsin...

Korkma yine bütün dünya karşımıza geçsin...

"Korkma, sönmez bu şafaklarda al sancak / yurdumun üstünde tüten en son ocak...

HALİL ASLANTÜRK- TARİH ÖĞRETMENİ

18-03-201918-03-201918-03-201918-03-201918-03-201918-03-201918-03-201918-03-201918-03-201918-03-201918-03-201918-03-201918-03-201918-03-201918-03-201918-03-201918-03-201918-03-201918-03-201918-03-201918-03-201918-03-201918-03-201918-03-201918-03-201918-03-201918-03-201918-03-201918-03-201918-03-201918-03-201918-03-201918-03-201918-03-201918-03-201918-03-201918-03-201918-03-201918-03-201918-03-201918-03-2019

Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin
Yayın: 18.03.2019 - Güncelleme: 18.03.2019 16:55 - Görüntülenme: 870
  Beğen | 1  kişi beğendi